29 Şubat 2016 Pazartesi

Hastamızı kısaca tanıyalım kimmiş?

     Sevgili blog okuyucularım hepinize merhaba,
 
     Madem zahmet edip okumaya başlamışsınız ben de kendimi size kısaca tanıtayım.
 
     Efendim bendeniz Özkan Oktay, 1977 İzmit doğumluyum. 180 cm boyunda, 86 kilo ağırlığında, sarışın, renkli gözlü, anasının gülü, karısının aşkı, kardeşinin bir tanesi biriyim. Tüm eğitim hayatımı İzmit'te tamamladım, İşletme Fakültesi mezunu olup şu an ilerde detaylarını anlatacağım nedenlerden dolayı genç bir emekliyim.
 
     Evliyim, 8 aylık dünyalar tatlısı Hanzade Sare isminde bir kızım var. Eşim Safiye endüstri mühendisi olup özel sektörde çalışmakta. Mutluluğunu, hüznünü içine atıp belli etmeyen biri de olsa hep yanımdadır aşkım. Güzel ve büyük bir evimiz, mutlu bir yuvamız var. Tek eksiğimiz rahmetli babam olup; her zaman yanımda bana destek olan annem Nermin, güzel kız kardeşim Hande Elif, erkek kardeşim olarak gördüğüm kardeşimin eşi Caner ve onların dünyalar tatlısı kızları sevgi pıtırcığı Melinda Balım her zaman yanımdalar.
 
     Çok yakın akraba ve dostlar kızmasın onlar da elbet yanımda, uzun uzun yazmayım dedim, ilerde bahsedeceğim.

     

 
     Gelelim bu blogla ilgili amacıma...
 
     Açıkçası kanser hastaları ve yakınları tarafından yazılmış binlerce blog var, benim amacım sizlere farklı bir dille bunu anlatmak. Yaşadıklarım, mücadelem, yaptıklarım... Gerçekten eğlenceli olacak eminim, çünkü ben kanserle oynuyorum. Ayrıca beni hayata en çok bağlayan ve keyif veren; kendimi iyi ötesi hissettiren hobimden bol bol alıntılar yapacağız. Neymiş peki? Söyleyelim hemen... Resimli ve tarifli, hepsi birbirinden güzel yaptığım yemekleri sizlerle paylaşacağım. Aslında blog neredeyse bunlardan oluşacak.

     Son olarak blog yayınlarının yazılış tarihleri sizleri aldatmasın, sadece olayların kronolojik olarak anlaşılması için bir gün geri gelen tarihler seçtim. Şu an 2016 yılının Mart ayındayız ve ben bir yıldır hastalıkla mücadele ediyorum.

28 Şubat 2016 Pazar

Nasıl fark ettim rakibimi?

     Aslında olay gerçekten tuhaf, erken teşhis mi yoksa gecikme mi belli değil. İkisi de aynı anda oldu. Kanserimin türü literatürde baş ve boyun bölgesi kanserleri olarak isim alsa da, benimki dil, ağız içi ve boyun bölgesi kanseri. Peki nasıl başladı... Hepimizin ağzında zaman zaman aft ya da pamukçuk dediğimiz beyaz oluşumlardan çıkar. Benim de dilimin sağ yan tarafında böyle bir şey oluştu. Kafama takıldığı için sürekli bakıyorum, eşe dosta gösteriyorum falan ama nafile, arkadaş orada ve her baktığımda "merhabaaaa" diyor bana sanki.
 
     Dedim böyle olmaz ne yapalım? Doğru aile hekimine... Baktı geçer bir şey yok dedi, krem verdi. Başladık sürmeye ama bizim "merhabaaa" devam ediyor. Dedim uzman hekime gidelim ve macera başladı. Özel bir hastanenin KBB doktoruna gittim baktı 3 hafta olmuş biyopsi yapmak lazım dedi, nasıl kaçtığımı bilemem ki en büyük hatam oldu belki de. Kaçınca bir de farklı görüş alayım diyerek aynı hastanenin dermatoloji doktoruna gittim. Baktı, etti, gülmeye başladı ve sadece dişimin dilimi sürekli kesip yara yaptığını ve koruyucu film tabakası olan bir kremle o bölgeyi koruyup düzelteceğini söyledi. Çıktık hastaneden ayaklar paşabahçeye vuruyor, doğru eczaneye, ilacı aldım sürdüm, eşe dosta haber korkulacak bir şey yokmuş falan diye, anlık bir sevinç.
 
     Ertesi gün oldu bırakır mıyım peşini, doğru çocukluğumdan beri nazımı çeken diş hekimim sevgili Şükrü Hüseyinoğlu'na. Kendisine Allah ömür versin bu arada, umarım emekliye ayırmaz kendini ve daha yıllarca devam eder hekimliğe, yoksa yandık... Neyse Şükrü abimiz baktı etti, film çekti, sonuç... "Ya Özkan bu kadar sıkıntı yaratacak bir durum yok dişinde ama ben yine de kenarları biraz törpüleyim biraz rahat et" dedi ve bizim canavar dişleri başladı eğelemeye :)
Bu iş de bitti ben takibe devam... Sonuç aynı... "merhabaaaaa" Dedim olmuyor doğru  başka bir hastanenin dermatoloji doktoruna. Gittik, baktık, liken olabilir dedi ve sürme bir antibiyotik verdi, başladık sürmeye, biraz renk değiştirdi etti ama arkadaş hala duruyor. İki hafta geçti gittik tekrar, iyileşir yakında 2 ay sonra gel dedi ama bizim arkadaşın köyden akrabaları da geldi ve "merhabaaaa" artık daha gür çıkıyor çünkü büyüyor.
 
     Efendim bir hafta daha bekledim ve dedim en uzman yere gideyim ve doğru Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Eğitim Hastanesi Dermatoloji Servisi'nden randevu aldım. Kendisi aynı anda Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı olan Prof.Dr.Dilek Bayramgürler detaylı bir şekilde beni muayene etti. Maalesef gördüğü şeyi beğenmemişti ve biyopsinin şart olduğunu, ancak dil köküne yakın bir mesafede olduğu için KBB uzmanı tarafından bu işlemin daha sağlıklı olacağını anlatıp tavsiyede bulundu. KBB servisine ne istediğini yazan bir notla beni uğurladı. Detaylarını ilerde anlatacağım ama Dilek Hanım'la o gün paylaştıklarımız ki özelimi anlattım durum kötü olunca, kendisinin bana yaklaşımı gerçekten tarif edilemez. Artık benim için iyi bir dost, bir abla olarak gördüğüm hocamı sevmemek imkansız.
 
     Devam edelim... Ben biyopsiyi duyunca anında kaçtım tabi çok akıllı olduğumdan. Aradan bir iki gün geçti İzmit'te bulunan özel bir dermatoloji kliniğine gittim. Oradan iyi haber aman ne güzel, dilime baktılar, ultrason falan, tamam bir şey yok... "kesinlikle biyopsi yaptırma, benim içim rahat, bunda bir şey yok" dedi uzman doktorumuz hanımefendi. E ben de duymak istediğimi duyunca coşarak çıktım oradan ama bizim "merhabaaaa" daha da gürleşti. Ve şaka maka biz geldik mayıs ayı sonuna... Yani tam 3 aydır boş yere kürek çekmeye devam ediyorum...
 
     Bu kadar yeter... Savaşa başladığımız zamana gelelim... PART 2

27 Şubat 2016 Cumartesi

Haydi mutfağa !

     Bu kadar kanser başlangıcı yeter, biraz da ağzımız tatlansın...
 
     İlk tarifimizi verelim, malzemelerimizi hazırlayalım, yemeğimizi yapalım o zaman.
 
     Sebzeli Mantarlı Tavuk Sote
 
     İlk olarak filmimizin esas oyuncusunu 3-4 saat önceden hazırlıyoruz. Sotede genelde kalça tercih edilse de ben piliç pirzolayı kuşbaşı hazırlayıp kullanıyorum. Etimizi bir kaba alıp üzerine zeytinyağı, çekme tuz, çekme iri tane karabiber, havanda dövülmüş kakule, kekik, pul biber, biberiye ekleyip buzdolabında 3-4 saat bekletiyoruz.
 
     Tenceremize zeytinyağımızı döküp, soğanlarımızı ve sarımsaklarımızı, ondan sonra kırmızı biberlerimizi ve havuçlarımızı ekleyip soteliyoruz. Esas oyuncumuz tavuklarımızı da ekledikten sonra yalnız kalmasınlar diye mantarlarımızı ekliyoruz. En son domateslerimizi ve baharatlarımızı ekledikten sonra duruma göre biraz sıcak su ekliyoruz. Kısık ateşte pişirdikten sonra yemeğe hazır efendim.
 
     Afiyet olsun, şifa olsun...

Not: Kullanılan baharatları kendi rahatsızlığınız ve kemoterapi ya da diğer kanser ilaçları ile etkileşimlerini araştırarak kullanın lütfen. Her baharat şu an bizlere maalesef yaramıyor.
 

26 Şubat 2016 Cuma

PART 2 Harekete Geçme Zamanı

     Öyle böyle beklerken, işine geleni beğenip, işine gelmeyen olunca kaçıp zamanı doldurup mayıs ayının sonuna geldik sonunda. Tarih 27.05.2015, durumumuz nasıl sorma gitsin. Dilimdeki yara olmuş 3-4 cm. artık rahat yemek bile yiyemiyorum, işin ilginci bir de dilimi sandviç ekmeği gibi yaptı ve içine ilerliyor.
 
     Neyse efendim aldık randevu, kime, uzman kişilere. Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Geliştirme Hastanesi KBB Polikliniği'nden Yrd.Doç.Dr.Murat TOPDAĞ'ın ellerindeyiz artık. Oturduk koltuğa, önce asistanları sonra kendisi baktı ve O da durumu beğenmedi elbet. Hemen biyopsi dedi beni yine aldı telaş. Ama peşinden istersen dedi, bir dahakine gelirsen muhtemelen dilini keseriz dedi. "DİLİNİ KESERİZ" duyduğum şey kulaklarımdan tüm vücuduma yayıldı. Mecbur tamam dedik ve biyopsi planı yapıldı, asistanı 2-3 güne arar çağırırız plana bakalım dedi.
 
     Başladık beklemeye ama arayan soran yok, bir yandan da memnunum gitmiyorum diye, aslında aptal olduğumdan. Neyse bizim dil daha da acıyor, günde en fazla 2 adet içilen ağrı kesiciler bizde şeker olmuş löp löp gidiyor dedim gidip sorayım. Tarih 08 Haziran çıktım üniversiteye ve asistan doktoru buldum unutmuş beni. Öğleden sonra gel yapalım hemen dedi. Bu kadar çabuk beklemiyordum tabi ama koşulsuz evet dedik. Hemen annemi arayıp durumu anlattım ve öğleden sonra annemle söylenilen yere geldik. AMELİYATHANE 2 
 
     Beni içeri aldılar ve hazırlığa başladılar. Yani öyle küçük bir parça alacağız, hemen biter falan yalanmış. Ben zaten korkak, dediler soyun, ameliyat önlüğü giydirdiler, elime damar yolu açıldı ki en korktuğum hadi bakalım hazırsın. Ben başladım eşhedü enla ilahe... aldılar içeri, oturttular koltuğa. Sanki testere filminde kurbanım. O zaman tanımadığım daha sonra geçen aylardan ve tedavi sürecinden dolayı epey kaynaşacağımız Dr.Hakan Bayraktar ve Dr. Erdem Köroğlu operasyon için hazırlar. İşin başında çok korktuğumu, mevcut uyuşturucuların beni uyuşturmadığını ki dişçimden biliyorum söylemem rağmen sen rahat ol diyerek başladılar. 3 iğneden sonra ben acıyı daha çok hissedince bizim kardiyo dağılmış ve bayılmışım, sonra ayılttılar ve operasyona devam ettiler. Öyle böyle derken işi bitirdiler ama ben dağılınca onlar da epey korkmuş. E hep ben mi korkayım siz de korkun biraz :)
 
    Sonuç ne zaman? Bir haftayı bulur, patolojiden takip edebilirsiniz. Eyvallah...

25 Şubat 2016 Perşembe

Biyopsi Sonuç ve O An Yaşadıklarım

     Ara ara yokluyorum patoloji servisini sonuç henüz çıkmamış. O gün bankadayım ve şirketle ilgili yapılacak bir ödemenin parasını bekliyorum. Para henüz hesabımda değil ve bekliyorum. Aklıma geldi arayım dedim tekrar, telefonun ucundaki bayan sonucun çıktığını, telefonda bilgi veremeyeceğini, gelip alabileceğimi söyledi. En son 20 dakika sonra mesainin biteceğini söyleyince aldı beni yine bir telaş.
 
     Bankadan nasıl çıktım, otopark nasıl gittim bilmiyorum. İzmit merkezde o yoğun trafikten çıkıp, üniversitenin o uzun yolunu nasıl 8 dakikada bitirdim bilmiyorum. Yol tariflerine baksan trafiksiz zamanda 13-16 dakika, altımda Ferrari yok orta halli bir SUV var ama, 2,5 tonluk o arabanın o bayır yolda  nasıl 170 km hızla gittiğini ya da benim götürdüğümü hala anlamış değilim. Son dakika yetiştim ve patoloji raporu artık elimdeydi.

 
     Tıp bilmeyiz elbet ama patoloji raporunun sonuç kısmında yazan koyu renkliyse bil ki hayra alamet değil, Allah sonumu hayır etsin. Ne yazıyormuş tekrar okuyalım, " Yassı Epitel Hücreli Karsinom" buyurun cenaze namazına. Çıkardım cebimden telefonu her Türk gibi internetten araştırdım, pek bir şey anlamadım ama bahisler kanser olduğum yönünde bankoydu.

 
       O an aklıma daha önce tanıştığım Dermatoloji Polikliniği'ndeki Dilek Hocam geldi, hemen onun yanına gittim şansıma ordaydı. Sağ olsun hemen ilgilendi, rapora baktı ve beklediğim cümleyi söyledi. "Özkan maalesef iyi değil, ama merak etme elbet çaresi var bunun" dedi. O an sanki benim ablam, ailemden biri gibi çırpınmaya başladı. Mesailer bitmiş ama telefon elinde KBB hocalarını arıyor hemen müdahale edelim, acil ameliyat diye ama kimseye ulaşamadı. Yarın mutlaka uğra bu işi halletmek lazım dedi ama günlerden cuma, kaldık pazartesiye.
 
     Dilek Hocam'la biraz oturup konuştuk, kendimden bahsettim ona. Düşünsenize daha 38 yaşındasın, eli yüzü düzgün yakışıklı birisin, hayatta istediğin her şey yeni yeni olmuş, başarmışsın ve artık keyfini sürmeye başlayacaksın. Senin gözünün içine bakan eşin ve annen var ama sen bir belirsizliğin içindesin artık. En kötüsü ise eşinin karnı burnunda, doğuma az kalmış ve bu haber onu ve bebeğimizi kim bilir nasıl etkileyecek. Ne yapacağım ben? Dilek Hocam da üzgün, sonradan öğrendim ki o akşam evde yemek yiyememiş bana üzülmekten.
 
      Ha bu arada bir şey daha söyleyeyim, böyle bir durumda metanetli olun, aşacaksınız, önemli olan dik durmak falan bu laflar yalan abi yalan. Kısa süreliğine de olsa yıkılıyorsun, yok oluyorsun, bir avuç toprak mı olurum yoksa gezen bir ceset mi olurumu düşünüyorsun. Hayatın gözünün önünden geçmesi gerçekmiş biliyor musunuz? Her şeyi düşünüyorsun. Yeni doğacak bebeğin 4 yaşına geldiğinde şimdi gazetede okuyup es geçtiğin haber olacaksın belki de. 42 yaşında olan Özkan Oktay kanserden vefat etti, kendisinin 4 yaşında bir kız çocuğu vardı. Karın kocasını, annen evladını, kardeşin abisini toprağa verecek geliyor aklına. Kız kardeşimin sevgi pıtırcığı kızı Melinda geldi aklıma doğduğundan beri elimde ama ilerde resimlerden anlatacak kardeşim ona beni, "dayın seni çok severdi kızım" diye.
 
     Ya ayrıca biri bana anlatsın ben nasıl kanser olurum? Elbet Allah'tandır, hamdolsun, verir çaresini kuluna ama bu istatistikler falan yalan mı? Tamam beslenmem kötü, ya et yerim ya baklagiller, sebze yemem ıspanak, taze fasulye ve patlıcan dışında, meyve de yemem yazın kavun karpuz dışında. Tatlı deseniz hat safhada, yemediğim gün yok, hele şerbetli tatlılar... Doldurduk bütün vücuda şekeri, glikozu besledik kanser hücrelerini belki de. 60 yaş üstünde gözüken bu kanser türü bende de var ama ben 38 yaşındayım; genelde Hindistan, Pakistan ülkelerinde gözüküyor ben haritada ancak yerlerini bilirim. Sigara içenlerde olur, e ben 4 yıldır içmiyorum ve öncesinde de 3 günde bir paketti ki bu da yeterli değilmiş bunun için. Başka ne kaldı? Irsilik! Ailede var mı Özkan? Kısmetse ilk ben açıyorum yolu. The first cancer in the family! Ama ben hep kalpten korkardım. Düşünsenize rahmetliler babam, babaannem, dedem, Allah ömür versin halam kalp hastaları. Yani ben banko, DNA müsait, o zamanda gittim üstüne, kardiyolojide detaylı muayene falan doktor dedi taş gibisin, nasıl baktın kalbine sporcu musun demişti ve tamam kalpten yırttık artık tek kanser kaldı, kesin kanser olurum ben demiştim. Ne bileyim o an gök kapısının açık olduğunu.
 
     Çıktım hastaneden gidiyorum eve ama ne diyeceğim ben, gözlerim dolup dolup patlıyor bir yandan da yolda kaza yapmaktan korkuyorum. Her şeyi düşünüyorsun ama hiç biri iyi değil. Benden tavsiye sonuç alacaksanız yalnız gitmeyin, yanınıza saksı alın, düşman alın ama yalnız gitmeyin. Gerçekten bir el, bir omuz arıyorsun.
 
     Arabada ilk planımı yapmıştım, anneme ve kardeşime her şeyi anlatacağım ama eşim bunu bilmeyecek, dilimde ciddi bir yara var, kısa sürede ameliyat olacağım ve bu iş bitecek. Hemen ofise gittim ve elimdeki patoloji raporunun birebir aynısını sonuç temiz olarak yaptım. Oradan doğru eve, doğum izninde olan eşim Safiye evde zaten, "aşkım müjde sonuç temiz çıktı ama ameliyat falan" hikayeye devam ben. Oradan üst kata çıktım ve beni bekleyen anneme gözyaşlarımı zor tutarak kara haberi verdim. O da telefonla kız kardeşime haber verdi ve artık iki evde kara dumanlar başlamıştı tütmeye.
 
     Ne yapacağız biz?

24 Şubat 2016 Çarşamba

Acıktık mı? Verelim Bir Tarif Hemen ;)

     Efendim şimdiki tarifim basit diyerek geçersiniz belki ama Ürdün mutfağının favorilerinden olan Acı Salata..
 
     İnce kıyım domates, köy biberi, kırmızı soğan ve maydanoz başrolde, hepsini ince ince kıyıp bir salata tabağına aldıktan sonra geliyoruz bu lezzetin sırrına. İşin sırrı zaten tamamen sosta, yoksa bildiğimiz çoban salata gibi olur :)
 
     Sosumuzu nasıl hazırlıyoruz? Anlatalım hemen...  Yarım su bardağı zeytinyağı içine bir tatlı kaşığı biber salçası, fesleğen, nane ve tuz ekleyip karıştırıyoruz. Salça homojen şekilde dağılınca salataya ekliyoruz. Kibarlığı bırakıp atın şu çatalları ve kaşıkla yiyin, eminim beğeneceksiniz ;)

      AFİYET OLSUN...
 

23 Şubat 2016 Salı

Prof. Dr. Ömer Aydın'la Randevu ve Fitilin Ateşlenmesi

     Elimizde biyopsi sonucu, ne olacağımızın belli olduğu bir durum. Kısa süreli bir düşünme ve karar anından sonra İzmit'te bulunan bir doktorun özel kliniğine gitmeye karar verdik. Prof. Dr. Ömer Aydın KBB ve Baş-Boyun Bölgesi kanserlerinde bir duayen olup, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi kadrosunda bulunan bir öğretim görevlisi. Yakın zamana kadar O da üniversite hastanesinde muayene ve ameliyat yapıyordu ancak meşhur tam gün yasasından dolayı O'nu da bir tercih yapmak zorunda bırakmışlar ve O da hastane defterini kapatmış. Şu an Acıbadem Hastanesi ve kendine ait özel bir KBB kliniğinde hastalarına yardımcı oluyor.
 
 
 
     Ömer Hoca duyduğumuz, bildiğimiz kadar her hastasına ilgili, yardımcı olan, babacan, akademik büyüklüğünü çevresine yansıtmayan, alçakgönüllü  biri ama kendi durumum bana daha önemli geldiğinden bir dost telefonu sonrası yanına gitmenin daha mantıklı olacağını düşündüm. Kendisinin yakın dostu olan, benim de tanıdığım İzmit'in vergi ve muhasebe duayenlerinden Yeminli Mali Müşavir Tarık Orak abimden böyle bir iyilik istedim. Kendisi sağ olsun beni kırmadı ve Ömer Hocayı hemen aradı. Benim bir sıkıntımın olduğunu, yabancı olmadığımı, oğlumuz, evladımız demiş sağ olsun.
 
     20 Haziran cumartesi randevum var. Tabi yine eşimden gizli, Allahtan cumartesileri de çalışıyorum da fazla zorlanmadım ortadan kaybolmak için. Ancak beni rahatsız eden durum, 4 yıllık evliliğimde asla dememe rağmen eşime yalan söylemeye başlamıştım. Sağlıkla ilgili, onu üzmemek için, bebeğimiz için, bunlar beyaz yalanlar diyerek vicdanımı da bir yandan bastırmaya çalışıyordum.
 
     Her zaman yanımda olan kız kardeşim Hande, eşi Caner ve Melinda'mız ile klinik önünde buluştuk. Küçük yaramaz Melinda rahat durmayacağı için babasıyla O arabada kaldı, biz Hande ile kliniğe çıktık. Kısa bir beklemeden sonra Ömer Hoca'nın asistanı bizi odaya aldı. Hoş geldiniz, nasılsınız, Tarık Bey'le tanışıklığınız sohbetinden sonra muayene koltuğuna beni aldı. O da herkes gibi gördüğü manzarayı beğenmedi, yan odada bulunan klinik ortağı, kendisi gibi Kocaeli Üniversitesi öğretim görevlisi olan Prof. Dr. Gürkan Keskin'i de çağırıp beni gösterdi. Sağ olsun muayene sırasında olan acımı özel spreyleri ile bastırdı da biraz rahat edebildim.
 
     Masasına geçtikten sonra durumu kısaca özetledi ve ne durumda olduğumuzu tam olarak anlamamız için detaylı bir MR'a ihtiyacımızın olduğunu ve acele etmem gerektiğini söyledi. Önceden beri boyun ve bel rahatsızlığımda olduğu için MR'ın tadını ve zorluğunu çok iyi bilirim ama yapacak bir şey yok. Bu sefer zamanla yarışıyorum, rakibim kanser, büyük ödül HAYATIN.
 
     Cumartesi saat 16.00 olmuş bu saatten sonra MR imkansız olduğu için pazartesiyi beklemekten başka çaremiz yoktu. Hep beraber bir kafeye gidip oturduk ve bir şeyler atıştırdık, meğerse bunlar benim son yemeklerimmiş acı içinde yesem de. Biz de durum değerlendirmemizi yaptık ve pazartesiyi beklemeye başladık.
 
     Pazartesi günü sabahtan özel bir hastanenin KBB servisinden randevu almadan, durumun aciliyetini anlatarak doktorla görüştüm. Kendisi de beni muayene etti ve MR çektirmem için gerekli evraklarımı hazırladı. Pazartesi akşamüstü Hande çılgın kızımızı bırakamadığı için yakın arkadaşlarımdan Emre Divar ile gitmek için plan yaptım. Emre iş çıkışı yanıma gelecek, beraber gideceğiz. Evde beni bekleyen Safiye de Emre'nin bazı alacağı şeyler olduğunu, benim arabamla KOÇTAŞ'a gideceğimizi, 1-2 saate geleceğimi bilecek. Al sana kuyruklu bir yalan daha. Akşamüstü oldu Emre geldi ki kendisi ne hastane sever, ne beklemeyi sever, hasta olsa gitmez, hatır için çiğ tavuk yenir dedi ve başladı benimle görüntüleme katında oturmaya. Sıram geldi, çağırdılar girdik içeri. Önceden çektirdiğim MR ile aynı süre sansam da bunun 45 dakika süreceğini öğrendim ve ilk şokumu yaşadım. Makinaya yattım al sana ikinci şok, baş-boyun bölgesi olduğu için milimetre kımıldama olmaması gerekiyor, bu yüzden maske gibi bir aparatla seni yattığın yere sabitliyorlar. Yüzünde maske olduğu için kulaklık da takamıyorlar ve o iğrenç makinanın sesini dinlemek zorunda kalıyorsun. Zaten sevmem tabut gibi, pide fırını gibi bir şey başladı makine çalışmaya. Güzel şeyler düşünmeye çalışıyorum, Melinda'yı düşünüyorum, doğacak kızımızı düşünüyorum zaman doldurmaya çalışıyorum. Sonra dua kısmı başladı, ne kadar bildiğim dua varsa başladım okumaya, keşke ezberden Yasin bilseydim dedim hatta. Ama zaman geçmiyor, işin kötü tarafı vücudum tepki vermeye başlıyor. Sinir sistemim artık ne durumdaysa bacaklarım zangır zangır titriyor ve ben durduramıyorum. Tabi bu titreme boynumu da etkiliyor ve çekim heba olacak neredeyse. Çekimi yapan teknisyen arkadaş makinayı durdurdu ve yanıma geldi, sakin olmamı söyledi ama gel de ol. En son bacaklarımın altına bir destek koyup yükseltti de durum biraz değişti. Sonunda çekim bitti... Ben mi? Ben çoktan bittim...

 
     Ertesi gün sonucu alır almaz aynı ekip Ömer Hoca'nın yanındaydık. MR sonucuna baktı, raporu okudu, bizden bir süre dışarıda beklememizi istedi ve biz çıkarken Gürkan Hoca da yanına gitti istişare için, durum kritik. Yaklaşık 15 dakika bekledikten sonra bizi tekrar içeri aldı. Dil kökümden başlayıp öne gelen geniş bir tümörün dilimde yer aldığını, ağız içimde 20 yaş dişlerimin üstündeki damak bölgesinde, boynumun sağ ağırlıklı olmak üzere iki tarafında da tümörlerin olduğunu ve acil ameliyat olmam gerektiğini anlattı. Tamam hocam hemen yapalım deyince ben, bu ameliyatın büyük bir ameliyat olduğunu, uzun saatler ve geniş bir kadro gerektiğini, özel hastane bünyesinde çok yüksek meblağlar tutacağını söyledi. Ölüm kalım bu, elbet parayı bulurum diye düşünerek ağzından rakam almaya çalışsam da bir şey söylemedi ama anladığım kadarıyla 60.000 TL civarı bir meblağdı bu. Neden söylemediğini ve böyle davrandığını hemen anlattı bize... "Ben bu ameliyatı defalarca yaptım, benimle beraber Kocaeli Üniversitesi Hastanesinde bulunan bir kardeşim de defalarca yaptı ve hala yapıyor. Özel hastanede parana yazık oğlum, ben üniversitedeki arkadaşla konuştum, her şeyi anlattım seni bekliyor, ameliyatını o yapacak" dedi ve kafamızdaki sorular cevap buldu. Ömer Hoca'nın, belki de böyle davranmasına neden olan Tarık Orak abimizin bana ne büyük iyilik yaptığını zamanla anlayacaktım.
 
     Artık yeni umudumuz, tutunacağımız dal belli oldu. Doç. Dr. Murat Öztürk.

     HAYDİ BİSMİLLAH, ALLAH YOLUMUZU AÇIK ETSİN...