19 Şubat 2016 Cuma

Ve O An Geldi... Ameliyata Gidiyorum...

     Eveeeet sonunda zaman gelmişti, tarihler 29 Haziran Pazarı, saatler 07.30'u gösteriyordu. Kurbanlık koyunumuz yani ben hazırdım, en azından dışardan öyle gözüküyordu. Nasıl korktuğumu, neler hissettiğimi yazsam roman olur derler ya, tam öyleydim. Sabah Safiye'mi kardeşime bıraktıktan sonra ki veda anından bahsetmek istemiyorum siz tahmin edin, doğru hastaneye geldik. Yanımda annem ve dayım vardı. Daha sonra patronum, aslında patrondan çok abim olan Ahmet Çepni hastaneye geldi. Şakalar, espriler, muhabbet, moral verme için herkes elinden geleni yapıyordu. Son moda ameliyat öncesi selfie'mizi de çektiğimize göre artık her şey tamamdı. Ameliyat kostümüm de geldi, ameliyat sırasında ve sonrasında pıhtı olmaması için beyaz varis çoraplarım ve ameliyat önlüğüm gelmişti. Bir güzel cicilerimi giyip başladım beklemeye.
          

     Hastabakıcı geldi ve beni sedyeye yatırdı, istikamet ameliyathane. Yatmadan önce herkesle sarılıp, vedalaşıyorsun, helalleşiyorsun. Ya gerçekten çok zor bir durum inanın, belki de başımıza ilk defa böyle bir şey geldi diye böyle düşünüyorum ama tarifimi mümkün olmayan, içinde olmak istemeyeceğiniz bir durum. Aptalca olduğunu bildiğin halde, bir mucize olup aniden iyileşeceğini ve bunların hepsinin o an biteceğini düşünüyorsun. Ya da her şeyden vazgeçip, alıp yanına sevdiklerini, oradan çıkasın geliyor. Biri hadi gel dese gideceksin sanki ama hayaller ve gerçekler farklı işte. Sedyedesin, yanında sevdiklerin yürüyor. 4. kat asansöre binmişsin ve 1.kattaki ameliyathaneye iniyorsun.
 
     Ameliyathane kapısında son kez vedalaşıp içeri girdim. Bildiğin taksi durağı ya da mezbaha gibi içerisi, ameliyat olacakları sıraya diziyorlar. O an daha önce bahsettiğim eski komşumuz Melahat geldi yanıma. Nasıl moral veriyor anlatamam ve işe de yarıyor. İlk verilen hafif anestezi sonrası altınların yerini sormaktan tut, gizli sırları öğrenme hevesine kadar hepsi var kendisinde. Etrafımda ameliyat sırası bekleyen yaşları 2 ile 5 arası değişen çocuklar var. Hepsinde de sıkıntı dudak bozukluğu ve plastik cerrahi ameliyatı olacaklar. O an yanlarına ameliyatı yapacak olan, daha sonra benim de bıçağının tadına bakacağım Prof. Dr. Hakan Ağır geldi. Kendisi bizim Melahat'in komşusuymuş. İşinde tam bir duayen olan, akademik bir insan ve Türkiye'de tanınan bir cerrah. Düşünsenize adam klinik açsa ve bir göğüs büyültme ameliyatı yapsa kazanacağı para, üniversite hastanesinden aldığı paradan fazla. İşte ideoloji, akademisyenlik ve halka hizmet bu oluyor, Hakan Hoca'nın yaptığı. Melahat'i görünce bizim yanımıza geldi, ben de hemen en çok kafama takılan boynumdaki dikişler ve muhtemelen sonraki izler olduğundan hocam böyle böyle, benim boynumun dikişlerini atmaz mıydınız dedim. O da Murat Hoca'nın bu işi 10 numara yapacağını, merak etmemem gerektiğini söyledi ki gerçekten öyle oldu. Ben beklemeye devam ederken bir tanıdık yüz daha, karşı komşumuz Ayşe Abla. Kendisi üniversitenin kimya bölümünde Doç. Dr. olarak öğretim görevlisi olduğundan rahatlıkla güvenliği geçip gelmiş yanıma. İnsan nasıl seviniyor anlatamam ya. Onunla da biraz sohbet ettikten sonra yine tanıdık bir yüz, anestezi teknikeri arkadaşımız Varol, O da kendince beni rahatlattı, ameliyatımda yer alacak tekniker arkadaşa beni tanıtıp emanet etti ve yanımızdan ayrıldı.
 
     Evet süre doldu, beni rahatlatacak olan ilk anestezi iğnesi yapıldı. Bir yandan hafiften başım dönüp, gözlerim kapanıyor. Bir yandan Melahat sayesinde ben şarkılar, türküler gidiyorum ameliyathaneye.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder