10 Şubat 2016 Çarşamba

2. Ameliyat Başlıyooooor Koş Vatandaş

     Ameliyat kararı verilmiş ve hiç zaman kaybedilmemişti. 12 Kasım 2015 tarihinde operasyon yapılacaktı. Bir önceki ameliyattaki gibi kardeşimin eşi Caner kan verecek kişileri ayarlamıştı, bu sefer epey kan istiyorlardı, sanırım 7-8 üniteydi. Dayım yatış işlemlerim ile uğraşıyordu, evraklar, vezne harçları falan. Annem de gözü yaşlı ama belli etmeden yanımda kalıyordu. Biraz zayıf olduğum için Murat Hocam 2 gün erken yatıralım seni, biraz besleyelim kendine gel dedi. Herhalde serum, ilaç falan diye düşünerek tamam dedim. Yattık hastaneye, servis doktoru geldi yanımıza. İlk ameliyatımda orada olmayan, sonradan atanmış bir doktordu, Dr. Kasım Durmuş. Zaman geçtikçe nasıl iyi anlaştık, nasıl aramız iyi oldu anlatamam, gerçekten bambaşka bir insandı. Sonra atanan diğer doktor arkadaşla da tanışmıştık, Dr. Ezgi Cevahir Erdağı. Sanırım burada da devrecilik vardı ve bu iki arkadaş epey nöbet tutuyorlardı :) Takviye yapalım dedikleri şeyin benim kullandığım Nutricia mamaların farklı bir ürünü olduğunu görünce ben başladım hemen hareketlenmeye, severdim ameliyat öncesi hastaneden kaçmaya. Ben bunları evde kullanırım, merak etmeyin diyerek Dr. Kasım Bey'le anlaştık ve ben tuttum evin yolunu.
 
     Evdekiler yine şaşırdı tabi, beklemiyorlardı. Safiye bu sefer evdeydi, artık kızımız Hanzade doğmuştu ve tüm düzenimiz eve göreydi. Hande'ye gitmesi bu sefer çok ama çok zor olurdu. Safiye'nin annesi kayınvalidem Ayşe bizde kalacak, Safiye doğum izninde olduğu için tüm gün beraber olacaklardı. Annem de her zamanki gibi yanımda refakatçiydi. Kardeşim Hande de Safiye'yi yalnız bırakmayacak, her fırsatta bize gelecekti. Sağ olsunlar hepsi de planladığımız gibi görevlerini yapmıştı. Hatta Melinda'mız bile üzerine düşeni yapmış, annesiyle gelip yengesine ve kız kardeşine moral vermişti :)
 
     Ertesi gün akşamdan hastaneye gidip yatış yaptık, sabah ameliyat öncesinde yatağımda olmamı istiyorlardı. Saat 08.30 civarı ameliyatım başlayacak ve tahmini 12 saat sürecekti. Gece annemin de, benim de gözüme uyku girmedi haliyle, ne olacak, nasıl gidecek düşün dur. Kafada bin bir türlü farklı soru. Sabah kahvaltı ile  06.30 civarı kalktık yataktan. Saat 07.00 civarı hastabakıcı geldi ve Özkan bey hazırlanın ameliyat saatiniz geldi. Ya ne gelmesi daha var, önceden götürüp marine mi edeceksiniz beni? Ameliyat 07.30'da başlayacakmış, uzun olduğu için vakit kaybetmek istememişler. Biz olduk panik, hemen dayımı aradı annem, Gültekin böyle böyle, hemen Safiye'yi al gel. Dayım koptu evden, Safiye garaj inişine indi derken 20 dakikada geldiler. Ben de sallanıp duruyorum o sırada gitmeyim diye. Odada sarıldık, vedalaştık, helalleştik. Yine çok ama çok zor oldu tabi, gözler dolu hepimizde. Daha sonra ameliyathaneye indik, oranın kapısında da aynı törene devam ettik, beni içeri aldılar, kapı kapandı, yalnızdım...

      Ben ameliyattayken dışarıdaki hava da aynı birinci ameliyat gibiymiş; eş, dost, komşu, akraba kimi gelmiş bitişi beklemiş, kimi gelmiş 1-2 saat beklemiş, kimi gelmiş geçmiş olsun dileklerinde bulunup ayrılmış. Sağ olsunlar yalnız bırakmamışlar bizimkileri. İşin maneviyat boyutu da aynı şekildeymiş, annemin tanıdıkları ve akrabalar dillerinden duayı, ellerinden Kur'anı bırakmamış. Böyle günlerde insanın bunların hepsine ihtiyacı oluyor, yapan eden, gelen giden varsa ne mutlu o hastaya da, hasta yakınlarına da.

     Ameliyat öncesi bekleme alanında 12 hasta dolu sedye vardı, benimle beraber 13 oluyordu. Batıl inançlı biri olsa eyvah der,13 rakamı uğursuz, aklıma geldi, güldüm, geçtim, Allah hayır etsin sonumuzu, hepimize şifa verir inşallah diye mırıldandım. Yanımdaki bayan 40'lı yaşlardaydı, dehşet bir korku yaşıyor ve ne yaptığını bilmiyordu ama iyi olduğunu hiç korkmadığını söylüyordu. Ben zaten korkarken abla tam yanıma düştü, derler ya kişinin sevmediği ot dibinde bitermiş diye :) Sol tarafımda da yaşlı bir teyze vardı, kalp ameliyatı olacaktı, sonra onun soluna 45'li yaşlarda biri geldi, akciğer kanseriymiş. Bizim muhabbet bildiğin tren yolculuğuna dönmüştü resmen, hemşerim yolculuk nereye der gibi, herkes birbirine soruyordu ne ameliyatı olacağını. Ata Demirer üstadın Tek Kişilik Dev Kadro gösterisinden, hastanenin bekleme salonunda geçen kısmının replikleri geldi aklıma, herkes birbirine soruyor, bu benden kötü, bunu işi benden zor oh oh oh diye düşünüyordu herhalde burada yatanlar dedim. Hastaların çoğu yaşlıydı, en genç bendim, yine liderlik bendeydi. Yaklaşık 20 dakika bekledik bu şekilde, daha sonra hemşire damar yollarını açmaya başladı. Sıra bana geldiğinde damar yolu açtırmadım koluma. Plastik cerrahi her iki koluma da hiç bir şekilde dokunulmamasını, bunu herkese söylememi istemişti. Gelen hemşire de ne olur ne olmaz diyerek iki bileğime de flaster kalın bant yapıştırıp üzerine yine büyük ve belirgin harflerle DOKUNMAYIN yazmıştı, iyi de yaptı içim rahatlamıştı tedbir alınınca. O sırada yine komşumuz, kızımız, kardeşimiz Melahat geldi. Yine başladı makaraya, moral vermeye ama bu sefer kendimde olduğum için video çekmedi. Birazdan da anestezi teknikeri arkadaşımız Varol geldi yanıma. Damar yolunu onunla konuşuyorduk ki dur ben ayağından açayım dedi. Ben yine korktum tabi ama Varol ayağımı yakaladığı gibi ben ne olduğunu anlamadan tarak kemiğimin üstünden damar yolunu açtı. Sonra da Murat Hocam geldi yanıma, onu görünce nasıl rahatladım anlatamam. "Hazır mısın Özkan?" diye sordu, "Hazır olmam mı Murat Hocam varken, bitirelim şu işi Hocam?" dedim, gülüştük... Diğer hastalara benden önce damar yolu açıldığı için onlara sakinleştirici vurulmuştu ve ben bundan mahrum kalmıştım. Öyle de iyi oluyordu ki halbuki, ameliyathaneyi görmüyordun, bir şey bilmiyordun, rahat oluyordu. Bana da sakinleştirici vurmalarını istedim ama ameliyat ekibi hazırdı ve ameliyathaneye doğru yola çıkıyordum artık.

     Ameliyathaneye girdim ve KBB'den  bütün tanıdık yüzlerin orada olduğunu gördüm, partiye gitmiştim sanki, hepsi geliyor ya elimi sıkıyor, ya da omuzuma vuruyordu. "Nasılsın Özkan? Hazır mısın Özkan? Hadi bu sefer son olsun Özkan" hepsinde ayrı temenni vardı. Onun dışında 5 doktor daha vardı ama onları tanımıyordum. Plastik Cerrahinin başı Hakan Hoca'yı tanıyordum zaten ama O henüz yoktu, bu doktorlar onun ekibi olmalıydı diye düşündüm. Kısa süre sonra gelip kendilerini taktim ettiler ve kısaca ne yapacaklarını anlattılar, doğru tahmin etmiştim. Soğuk sedyeye yatmış, start düdüğünü bekliyordum ve o an geldi. Anestezi teknisyeni arkadaş "Özkan başlıyoruz, hafif başın dönecek ve gözlerin kapanacak, hazır mısın?" dedi. "Hazır olmam mı? Ver coşkuyu, dönünce hepinizden bunun hesabını sorarım bak canımı çok yakmayın" diye bağırdım ve gülüştük. Sanırım son sözüm bu olmuştu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder